İnsan
gelir insan gider bu toprak ana üzerinden. Bazen mükemmeliyetini kazanır gider
bazense bir sigara gibi yanar yanar kül olur biter,bıraktığı tek şey ise bir
kaç kül parçası ve biraz da duman..ama yine de gider.
Teorilerin tarihi 50 000 sene ӧncesine
benim teorim ise varoluştan bugüne..O günden bugüne insan bir şey keşfetmişir
ve bunun adına da müzik demiştir. Bu kelimeyi bulmak çok zor olmamıştır onlar
için.Bilinen tarihte bir çok kelime de olduğu gibi ''müzik'' içinde Antik Yunan
bir kelime düşünmüş ve uygulamıştı.Tanrıları Zeustan yola çıkmışlar sonra
kızlarını hatırlamışlar.
O kızlar ki bilinen dünya coğrafyasının güzelliklerini
ve ahenklerini kendilerine gӧrev edinmiş Mousa-Muselerdir. Bugün bize kalan
isim ise bu peri kızlarından(!) müziktir.
O müzik zaman olur insanı dile getirir zaman
olur hayvanı konuşturur ve zaman olur cinselliğin en saf en temiz noktasını
anlatır. Zaman geçer coğrafyalar keşfedilir,insanlar birbirlerini tanırlar,
birbirleriyle evlenir birbirleriyle çoğalırlar.
Bir gün gelir ve o gün bu yazının başlığı
doğar. Bir müzik dervişi bir üstün insan kendisini yaşadığı Alplerden bırakır
aşağı taraflara, dura dura dinlene dinlene coğrafyaların anası Anadoluyu bulana
kadar ilerler. Artık tarih mükemmel insanını gӧrevlendirmiştir. Zeusun
kızlarının yarı bıraktığı işi bu üstün insan tamamlayacaktır.
O an yaklaşmıştır artık. Üstün insan soğuk
acımasız Rusya Tundralarını geçmiş ardından Anadoluya tam da Promethusun o
derin o güçlü o sisteme karşı koymasına sebebiyet veren organının bir kartal
tarafından yendiği coğrafyaya, Kafkaslara varmıştır. Bir soluk da Kafkaslarda
almış ancak artık dayanacak ne sabrı ne de takati kalmıştır. Tek isteği
coğrafyaların Anası Anadoluya varmaktır. Elinden bir an olsun bırakmadığı
meşeden yapılmış cinsel organı dudağında ise aşkı.
Güneş doğmuştu artık bu aşıklar için. Dün
uzak olan bugün yakın olmuş tam karşısında sarp yamaçların üzerinde Doğu Batıya
aşkını çığırıyordu. Üstün insan artık tutamıyordu o kristalden yapılmış gӧz yaşlarını,bir yandan meşe ağaçlı cinsel
organını son kez akort ediyor onu bu gerdeğe hazırlıyor bir yandan da gӧz
yaşlarını siliyordu.
Sarp kayalıkların üzerinden bir ses
yankılanmaya başlamış ve şӧyle bir ezgi çığırıyordu;
Doğdun
uzaklarda bilmeden
Bazen
Yaşattın Bazense Yok ettin
Bugün
karşımdasın ve çıplaksın
Gel hadi
otur varoluşumun üzerine...
Üstün
insanın kristal gӧz
yaşları bir nehre dӧnüşmüş Sarp kayalıkların kurumuş toprağını ıslatıyor onlara can veriyor,
tutulmuş dili ise artık aşkını haykırıyordu.Ve şӧyle ifade ediyordu;
Doğduğum
günden beri bilirdim
Bilirken her
nefesimde düşünürdüm
Bugün şu an
düşünmemle buradayım
Haydi çığır tam
da üzerindeyim tam da Varoluşumuzun.....
Okan Birinci
Tüm güzel düşünenlere Selam Olsun.!
Photographed by Professor Nicholas Conard